3 Kasım 2012 Cumartesi

Uçun Martılar :(

 

Bundan yüzyillar önce deniz aşırı, çok güzel bir ülke varmış.

Tabi her masalda oldugu gibi bu masalda da o ülkenin bir kralı ve

tabii ki bir de prensesi varmis. Prenses dünyalar güzeli bir kızmış.

Kral ona bakılmasını yasaklamış, her gün dolaşmak için saray muhafızları

ile sarayın dışına çıkacağı ilan edildiginde halk eğilir ve gözlerini kapatır,

ya da evlerine kaçışırmış. Onu görmenin bedeli ölümle cezalanmakmış.

 

Günlerden bir gün yine prenses dolaşmak için çıktığında; fakir bir köylü

delikanlı herşeyi göze alarak başını kaldırmış ve prensesle göz göze

gelmişler... O an fakir delikanlı prensese inanilmaz bir aşkla tutulmuş.

Prensesin derin bakışlarının da boş olmadığını düşünmüş ve günlerce

uyuyamamış. Fakir delikanlı ölümü bile göze almak pahasına, prensesi

bir kere daha görmek için uğraşmış durmuş. Bu arada güzel prenses de

onu tutulmuş onun zarar görmemesi için günlerce kendini saraya kapatmış.

Sonunda dayanamayan fakir delikanlı her şeyi göze alarak gizlice sarayın

bahçe duvarına tırmanmış ve prenses ile bir kere daha göz göze gelmişler.

Fakir delikanlı hemen duvardan atlamış ve prensesle konuşacağı anda

saray muhafızlarına yakalanmış. Kralın karşısına çıkarılan delikanli ölümle cezalandırılacağını bildiğinden krala prensese duydugu aşkını anlatmış.

 

Kral ölüm emrini vereceği anda prensesin yalvarışlarına

dayanamayarak delikanlıya başka bir ceza vermeyi kabullenmiş.

 

Hemen bir gemi hazırlattıran kral, gidilebilecek en uzaktaki adaya bir fener yaptırmış ve fakir delikanlıyı da o adada yanlız yaşamaya mahkum etmiş...

 

Aradan bir kaç ay geçmesine rağmen prensesi unutamayan delikanlı

prensese olan aşkını kağıtlara dökmüş ve martılara anlatmaya başlamış...

Artık bütün martılar fakir delikanlının prensese olan aşkını anlamış

ve yazdığı mektupları prensese götürmeye başlamışlar... Zamanla

prensesin de yazmış olduğu mektupları fakir delikanlıya götüren martılar

aracılığı ile iki gencin arasındaki aşk iyice büyümüş. Ta ki... Bir sabah

sarayın bahçesinde kahvaltı yaparken prensesin odasının penceresine

ağzında bir mektupla konan martıyı kralın görmesine dek. Tabii

korkulduğu gibi olmamış... Martıların bile aracı olduğu İki gencin

arasındaki büyük aşkı anlayamadığı için kendisinden utanmış ve

ağlayarak kızına sarılan kral, hemen bir gemi göndertip fakir

delikanlıyı getirtip kendisi ile evlendireceğini söylemiş.

 

Buna duyunca çok mutlu olan prenses hemen delikanlıya bir mektup

yazmış ve olanları anlatmış. Bu arada mektubu götürmek için bekleyen

martıya da tüm martıların düğünlerine davetli olduğunu söylemiş.

Buna çok sevinen martı mektubu bir an önce ıssız adaya götürmek için

yola çıkmış. Tam yolu yarılamışken yanından geçen bir kaç martı

arkadaşına haber verip hepsinin düğüne davetli olduğunu söylemek

için gagasını açtığında mektubu düşürmüş. Tüm martılar hep birlikte

mektubu aramaya başlamışlar. Fakat bir türlü bulamamışlar...

 

Bu arada prensesten mektup alamayan aşık delikanlı, yazmış olduğu

mektupları göndermek için bir tek martı bile bulamamış... Biraz

ilerisinde uçuyorlar fakat yanına gitmiyorlar ve mektubu ariyorlarmış...

 

Prensesin kendisini artık unuttuğunu, istemediğini, martıların da onun için

yanına gelmediğini sanan delikanlı üzüntüsünden sonunda kendisini

fenerden kayaların üzerine atarak intihar etmiş. Olanlardan habersiz kralın

gemisi adaya vardığında fakir delikanlının soğuk bedeni ile karşılaşmışlar...

 

İşte o gün bugündür, martılar o mektubu ararlar. Mektubu bulup,

o inanılmaz sevgiyi geri getirebileceklerine, her şeyi

düzelteceklerine, inanarak hep denizler üzerinde uçuşup dururlar.