3 Kasım 2012 Cumartesi

Uçun Martılar :(

 

Bundan yüzyillar önce deniz aşırı, çok güzel bir ülke varmış.

Tabi her masalda oldugu gibi bu masalda da o ülkenin bir kralı ve

tabii ki bir de prensesi varmis. Prenses dünyalar güzeli bir kızmış.

Kral ona bakılmasını yasaklamış, her gün dolaşmak için saray muhafızları

ile sarayın dışına çıkacağı ilan edildiginde halk eğilir ve gözlerini kapatır,

ya da evlerine kaçışırmış. Onu görmenin bedeli ölümle cezalanmakmış.

 

Günlerden bir gün yine prenses dolaşmak için çıktığında; fakir bir köylü

delikanlı herşeyi göze alarak başını kaldırmış ve prensesle göz göze

gelmişler... O an fakir delikanlı prensese inanilmaz bir aşkla tutulmuş.

Prensesin derin bakışlarının da boş olmadığını düşünmüş ve günlerce

uyuyamamış. Fakir delikanlı ölümü bile göze almak pahasına, prensesi

bir kere daha görmek için uğraşmış durmuş. Bu arada güzel prenses de

onu tutulmuş onun zarar görmemesi için günlerce kendini saraya kapatmış.

Sonunda dayanamayan fakir delikanlı her şeyi göze alarak gizlice sarayın

bahçe duvarına tırmanmış ve prenses ile bir kere daha göz göze gelmişler.

Fakir delikanlı hemen duvardan atlamış ve prensesle konuşacağı anda

saray muhafızlarına yakalanmış. Kralın karşısına çıkarılan delikanli ölümle cezalandırılacağını bildiğinden krala prensese duydugu aşkını anlatmış.

 

Kral ölüm emrini vereceği anda prensesin yalvarışlarına

dayanamayarak delikanlıya başka bir ceza vermeyi kabullenmiş.

 

Hemen bir gemi hazırlattıran kral, gidilebilecek en uzaktaki adaya bir fener yaptırmış ve fakir delikanlıyı da o adada yanlız yaşamaya mahkum etmiş...

 

Aradan bir kaç ay geçmesine rağmen prensesi unutamayan delikanlı

prensese olan aşkını kağıtlara dökmüş ve martılara anlatmaya başlamış...

Artık bütün martılar fakir delikanlının prensese olan aşkını anlamış

ve yazdığı mektupları prensese götürmeye başlamışlar... Zamanla

prensesin de yazmış olduğu mektupları fakir delikanlıya götüren martılar

aracılığı ile iki gencin arasındaki aşk iyice büyümüş. Ta ki... Bir sabah

sarayın bahçesinde kahvaltı yaparken prensesin odasının penceresine

ağzında bir mektupla konan martıyı kralın görmesine dek. Tabii

korkulduğu gibi olmamış... Martıların bile aracı olduğu İki gencin

arasındaki büyük aşkı anlayamadığı için kendisinden utanmış ve

ağlayarak kızına sarılan kral, hemen bir gemi göndertip fakir

delikanlıyı getirtip kendisi ile evlendireceğini söylemiş.

 

Buna duyunca çok mutlu olan prenses hemen delikanlıya bir mektup

yazmış ve olanları anlatmış. Bu arada mektubu götürmek için bekleyen

martıya da tüm martıların düğünlerine davetli olduğunu söylemiş.

Buna çok sevinen martı mektubu bir an önce ıssız adaya götürmek için

yola çıkmış. Tam yolu yarılamışken yanından geçen bir kaç martı

arkadaşına haber verip hepsinin düğüne davetli olduğunu söylemek

için gagasını açtığında mektubu düşürmüş. Tüm martılar hep birlikte

mektubu aramaya başlamışlar. Fakat bir türlü bulamamışlar...

 

Bu arada prensesten mektup alamayan aşık delikanlı, yazmış olduğu

mektupları göndermek için bir tek martı bile bulamamış... Biraz

ilerisinde uçuyorlar fakat yanına gitmiyorlar ve mektubu ariyorlarmış...

 

Prensesin kendisini artık unuttuğunu, istemediğini, martıların da onun için

yanına gelmediğini sanan delikanlı üzüntüsünden sonunda kendisini

fenerden kayaların üzerine atarak intihar etmiş. Olanlardan habersiz kralın

gemisi adaya vardığında fakir delikanlının soğuk bedeni ile karşılaşmışlar...

 

İşte o gün bugündür, martılar o mektubu ararlar. Mektubu bulup,

o inanılmaz sevgiyi geri getirebileceklerine, her şeyi

düzelteceklerine, inanarak hep denizler üzerinde uçuşup dururlar.

24 Temmuz 2012 Salı

Gün Olur Asra Bedel

” Ben hiçbir zaman senin beni sevdiğine inanmadım, hayır hiçbir zaman! Hatta aşkını yeminler ederek itiraf ettiğin zaman bile, o an bile, buna inanmadım! Ahh, inanmayı ne kadarda çok isterdim; ama elimden gelmiyordu. İçimdeki kuşkuyu alt edemiyordum. Kuşku soğuk bakışlarıyla hep beni takip ederdi bi ense uzaklıkta nefesini hissettirerek. Düşlemlerim bütün o yürekli, zengin umutlarla onun acı acı gülümseyen ağzının bir soluğuyla uçup giderdi. Senin beni sevdiğine inanamıyordum, xxxxx; ama buna karşın iki elim ve bütün ruhumla senin aşkına, o hazineye sarılıyor ve az sonra sahibi gelerek sevgiyle dolu ellerinden avını alacağını bilen bir haydudun altın gibi parıldayan avına karşı duyduğu sevinçle bu hazineye korkarak ve mutlu sarılıyordum. Çünkü senin aşkına layık ya da senin buna layık olduğunu sandığın kişi bir gün kesinlikle gelecekti, xxxxx! Ve bu kişi, kuşkulara kapılmayacak, yalvarıp titremeyecek, senide has altın gibi parmakları arasında eğip bükecek, ayağını istencinin üzerine basacak, sende ona saygıyla sevinerek baş eğeceksin! Ama seni benden fazla sevdiği için değil; çünkü buna olanak yok, tersine, kendine karşı güveni daha fazla olduğu için senin paha biçilmez değerine daha az değer verdiği için, xxxxx “
Her zaman yaptığım gibi düşüncelerim çok uzağa kaçıyor farkındayım. Tıpkı kendisine  oyuncak hediye edilen bir çocuk gibi onunla oynayıp sevineceğime, kırıp içini görmeden rahat edemiyorum değil mi? Hep yalnızca yakalamak, ele geçirmek ve hiçbir şeyi, hiçbir zaman elimde tutup, koruyamadığım için üzülmekte boş biliyorum. Yaşam denen bu acı gerçekleri yaşıyor olmak ne kadarda  kötü değil mi?
Peki ama daha farklı olamaz mıydı her şey? 
Olamazdı…
Bende göreceğin her eksiklik, erkekliğe yaraşmayan her kuşku, silinmez bir utanç lekesi gibi benliğinde duyumsardın. Umarım bu kısa süren aşk yüzünden kendinden iğrenmez, bu aşkı en aşağı sözcüklerle adlandırmazsın. Ruhundaki her zenginliği bu aşkla lekelemiş, her duygu kutsallığını yitirmiş kendine olan bütün güveni, kendi değerine olan inancını kaybedip geleceğe olan umut ışığını kaybetmezsin…
Aslına bakarsan ben sana yakınlaştıkça, kendimden uzaklaşıyordum. Sevinince nasıl güldüğünü, üzülünce nasıl ağladığını biliyorum artık. Afedersin!  Aşklar bitiyor, insanlar ölüyor… Dünyanın böyle kurulduğuna üzülüyorum ama bu derdimle senide üzmek istemiyorum. Ah, sevenle sevilenin eşit olduğu günü görseydik ne iyi olurdu…
Son satırlarımı bir gerçeği itiraf ederek bitirmek istiyorum. Korkma güzel şeyler söyleyeceğim :D Biliyor musun günlerce süren nötr ruh hali durumundan sonra kendimi toplamayı başardıktan sonra… Senin mutlu olduğunu bilmek beni çok mutlu etti benimle olmasa da, gerçekten çok mutlu oldum :) Hep mutlu olun… En içten duygularımla bu mutluluğun bir ömür boyu sürmesini diliyorum. 
Son dipnot :D 
” HoşçaKal’IN…

7 Temmuz 2012 Cumartesi

Bitiyor'm

Artık seni sevmiyorum prenses :(
Hiçbir zaman; 
Sesimi duymanı 
Beni görmeni
Seni ne kadar çok sevdiğimi
Bilmeni istemiyorum.
Var ettiğim gibi kaybetmeye uğraşıyorum
Bir gün başaracam/başarmalıyım
Kısacası;
Sevmiyorum artık seni prenses :(

30 Mart 2012 Cuma

Hamal - Taşıyacağız...

Eski zamanlardı. Yolların olmadığı zamanlar… Demek ki fakirdi bizim gibi çoğunluk, bu nedenle taşınacak yüklere talip olacak hamallar bulmak zor olmuyordu. Yanımdaki hamalla yola çıktık. İhtiyardı. Kendinden büyük bir yük almıştı. Benim sırtımda ise birkaç bavul vardı sadece, onunkinin çeyreği…
Diyordum ki içimden “Çok gitmeden kıvrılırsa titreyen bacakları, yüklenirim sırtındaki yükün yarısını!..” Nitekim çok geçmeden dedi ki:
“Mola vakti. Gel biraz dinlenelim!…
“Ne molası, dedim ona hayretle. Ben daha terlemedim!..” Sözüme aldırmadı. Durdu. Çöktü.
Salarken yükünün ipini “Sen de dinlen hadi” dedi. Benim canım sıkılmıştı bu işe.
Genç olduğumu, ondan kuvvetli olduğumu, bunun gibi bir bunakla yola çıkmamın ne büyük hata olduğunu düşünüyordum.
O ihtiyar, bir bacağını azıcık uzatmış halde sessizce dinleniyorken, ben huzursuz bir şekilde ayakta dolanıyordum.
Bir saat kadar sonra yine durdu, oturdu, dinlendi. Ben kızgınlıkla dolandım etrafında… “Yükünü indirip sen de dinlen”, demesine aldırmadım, ona daha çok kızdım…
Sonra yine durdu. Bana da “dinlenmemi” söyledi yine ama dinlenmedim. Yarım saat sonra “dinlenelim mi” diye sordu, aksi aksi başımı salladım…

Kaçıncı molasıydı hatırlamıyorum, birden bire dizlerimin bağı çözüldü. Kafamın içinde uçuşan kara kara sinekler sustu, çöküp kaldım. Kayış kolumdan çıktı, sırtımdaki bavullar kaydı.
Ne kadar zaman geçtiğini fark etmedim. Uyumuştum da uyandım mı, yoksa bayılmıştım da ayıldım mı anlamadım… Baktım kendi kocaman yükünün üzerine benim bavullarımı da bağlamıştı. Küçük tasına birazcık su koyup dudağıma dayadı, içtim. Sonra koluma girerek;”Hadi kalk, dedi. Bana yaslan.
Ağır ağır gider ve bir süre sonra gene dinleniriz.” Dediğini yaptım. Omzundan güç aldım, ama asıl anlattıkları iyi geldi bana. “Ben yılların hamalıyım, dedi. Nice pehlivan yapılı adamlar gördüm. Çoğu, dinlenmek istemediklerinden yükleriyle birlikte kendilerini de toprağa serdi sonunda… Yolda gördüğümüz saçılmış kuru kemiklerin çoğu,anlattığım bu insanlara ait…
Halbuki bir yükü “taşımak” bizim işimiz, “altında ezilmek” değil!.. Unutma ki bir yük , taşıdıkça ağırlaşır. Dinlenerek sen yükünü hafifletiyorsun! Belki günün birinde hamallığın şekli değişir. Belki o günleri ben göremem. Ama sen kavuşursan o zamanlara, aman ha, kafanın içinde de sakın yük taşıma… Akşamları bırak ve hafifle…

Sabah dinlenmiş olarak yeniden tekrar taşırsın yükünü. Bizim işimiz, bugünü yarına taşımak, bugünün altında yok olmak değil.
Çünkü yarınlarda bizi bekleyenler var, taşıdıklarımızı bekleyenler.

13 Mart 2012 Salı

Neydi Bizim Bir Arada Olmamızın Sebebi?


Neydi bizi bir arada tutan? ekmek mi, dostluk mu, ihtiyac mı, cıkarcılık mı, yada yada ...

Ben nerden bilim bizi böylesine birbirimize kenetleyen şeyin ne oldugunu bırakın bilmeyi tahmin bile edemiyorum ama galiba bizimkisi dostluktu ama dostuk neydi? bu da bir başka soru işareti oluşturuyordu kafalarda merak etmiştim bizi bir arada tutan gücün ismini birinin ayaga fırlayıp sizinkisi baglılık,sadakat,sevgi,arkadaşlıktır gibisinden klasik cümleler kurdugunu hayal etmek aslında cokta zor değil ama onlara tavsiyem susun siz neyin baglılığından neyin sevgisinden bahsediyorsunuz ne yani simdi bizler her arkadaşımızı seviyor ona baglanıyormuyuz? değil değil hayır kesinlikle olamaz en azıyla olmaması lazım biraz sakin kafayla belimizide arkaya yaslıyarak başlıyalım düşünmeye,

Şimdi gecmişte nefret ettigim ve coğu zamanda alay ettigim bi arkadaşım geldi aklıma onun söyledigi her söz ayrı bir dalga konusu olur yaptığı her hareket ayrı bir gülünc olurdu kimi kör der kimi körmiş bazılarıda nankör vs vs.. kimin ne dediginin bi önemi yoktu aslında sizin icin ne oldugu önemliydi doğru olanda budu zaten,

Hadi şimdi de gecmişten günümüze nelerin değiştigine söyle bi göz atalım her dedigine güldügümüz alay ettigimiz kör diye lakaplar taktığımız bu cocuk simdi benim en samimi arkadaşlarımdan biri genelde aynı ortamda bulunuyor bir iş oldugunda birlikte yapıyor seslenirken birbirimize kanka diye hitap ediyor mümkün oldugu kadar da birbirimizin isteklerini geri cevirmiyor, kırmıyorduk pekii ne oldu da dünden bugüne bu kadar değişiklik oldu? ne bilim ben ne oldugunu her an herşey olmuş olabilir ama ortada bir gercek var ise oda insanların artık su atasözünü kitaplardan kaldırmasıdır "eseğe altın semer taksan esek yine esek" sözüdür simdi birde burdan soruyorum size siz belinde altın bi semeri olan eseği mi tercih edersiniz yoksa sıradan ucuz bir demir parcasıyla yapılmış semerden takılı olan esseği mi secersiniz? walla sizi bilmem ama ben altın takılı olanı secerdim :) eminim bir coğunuzda (%99,9) benimle hem fikirsiniz haa burda değişen ne eseğin değeri peki nasıl değişiyor maddi olarak daha değerli belinde altın kemeri olan bir eseğe herkes sahip olmak ister yani düşünsenize yarın esek ölse o altın kemeri siz kendinize takacak bakın bende takıyorum ama esek değilim sözünü milete hatırlatacaksınızdır hadi simdi bir kez daha gecmişten günümüze dönelim ve artık benim hayatımda önemli bir yere sahip olan kör lakaplı arkadaşa dönelim burda kafalardaki soru işaretinin nedeni şu olmalı körde parayı buldu ondan mı arkaşlığınız samimiyetleşti? keske böyle bişey olmuş olabilseydi walla onun adına cok sevinirdim ama bizim kör halen eskisi gibi değil parayı bulmak bir arpa kadar ilerleyebilmiş değil ama buna ragmen onunla olan dostlugumuz daha da ileriye gitmiştir,

O halde parayı kafalardan silelim bizi bir arada tutan güc para değilmiş bunu anladık simdi de bir değişiklik yapalım eskiden beridir cok samimi oldugum ancak günümüzde eskisi kadar sık görüşmedigim bırakın birbirimize kanka die hitap etmeyi adımızı bile unutabilecek hale gelmemizin sebebi kimbilir nedir? uzun bir ara verim dedim dostlar


devamı gelecek...

11 Mart 2012 Pazar

Eski Dostlar


2 Eylül 2024

           Hava cok sıcaktı biraz serinlemek icin dolaptan meyve suyunu aldım buz gibiydi bardaga doldurdugum gibi serinligini hissetmiştim bardagı elime alır almaz...
          Tv karşısına gectim ve rastgele bir kanal actım soğuk meyve suyumu yudumlarken bir taraftanda kanalları zaplıyordum, öglen vakti oldugundan neredeyse hicbir şey yoktu adam akıllı izleyecek kimi kanallar müzik kimi kanallar magazin başkada bişey yoktu değişik birşeyler izlemek istiyordum trt 2 de yayınlanan bir program gözüme carptı (oldum olası trt kanallarını sevmem) eskilerden tipler vardı ekranda konuştukları konuda aslında cok klasik bir konudu "ahh eskiler, vah eskiler" diyorlardı adı üstünde iste eskiler bırakında eskide kalsın herşeyin aynısı gibi olmasını beklemek doğru degildi hayatı durdurmak mümkün değildi o halde hayata yetişmeye calışmak bu yolda ugraş vermek daha doğru olmazmıydı şartmıydı yani eskileri ısrarla istemek onları tekrar yaşamak halbuki hayat akıp giderken her defansında yeni yeni maceralar yeni yeni heycanlar yeni yeni olaylar getiriyordu beraberinde güzel olanda bu değilmiydi evet kabul her yeni gelen seyler bizi mutlu etmeyebilirdi ama yinede bunu yaşıyarak görmek bundan sonra başımıza geldiginde ben bunu yaşamıştım diyerek ona göre davranabilmek doğru olan bu değilmiydi ama programdaki o eski tipler ısrarla eski günlerinden bahsediyor tekrar öyle olması icin herşeylerini verebileceklerini söylüyorlardı...

        Eskiler onlar birşeyler anlatıyor bir taraftanda kanalda eskilerden görüntüler yayınlanıyordu hic sevmeme ragmen biraz izleyeyim dedim yayınlanan görüntülerin coğu tanıdık geliyordu aaa ben bunu hatırlıyorum, vay anasını bee o kadar uzun zaman gecdimi falan filan diye kendi kendime konuşmaya başladım bir an icin gecmişe gitmiş gibi hissettim kendimi ne kadarda güzel günlermiş gercekten demekten kendimi alıkoyamadım gecmişte zor zamanlar gecirmiş hayatın silesinden cok fena tokat yemiş ve bugünüme gelmiştim herşeye ragmen hatırladıkca gözüm yaşarmaya başlayacak gibi oluyordu ahhh kimbilir cok sevdigim arkadaşlarım şimdi nerededirler diyerek duygulandım...

Suan 36 yaşındayım yani hayatın tam ortasında iyi kötü güzel cirkin bir cok şeyi arkamda bırakarak geldim bugüne tv karşısında sıcakdan bunalmış bir sekilde soğuk meyve suyumu icerken cektigim ahh arkadaşlarım nerde simdi sözleri kulagımda cınlamaya başladı nerdeydiler kimbilir icime bir dert gibi oturdu bu nerdeler acaba? acaba? en son bıraktıklarım gibi bulabilirmiydim onları yüzüme durduk yere bir tebessüm kondu belki dedim kendi kendime belki bulabilirim haa neden olmasın ki... Aklıma gelmesi bile beni mutlu etti bulabilirmiydim acaba gercekten yıllardır görüşemedigim yüzlerini göremedigim seslerini duyamadığım arkadaşlarımı pek tabi bulabilirdim soğuk meyve suyunu ictikten sonra epey rahatlamış olacaktım ki birden keyfim yerine geldi ayaga kaltım eski arkadaşlardan kalan birşeyler var mı acaba diyerek evin altını üstüne getirdim cokta olmasada 2006-2009 yılları arasında arkadaşlarla cektirdigimiz resimleri bulabildim bereket bunları bilgisayara kaydetmiş daha sonrada ileride bakarım die cd cekmiştim onları ilk gördügümde kalbim yerinden fırlayacak gibi olmuştu birden bir heycana kapıldım o an o resimleri cektigimiz zamana kaydı gözlerim aglayacak gibi oldum ne güzel günlermiş yarabbi dedim bütün resimlere uzun uzun baktım ahh dedim neredesiniz simdi...

Ali,Tolga,Mustafa,Erbil ... ve daha niceleriyle cektigimiz resimlere baktım acaba onları simdi görsem tanıyabilirmiyim dedim tanırdım tabi neden tanımayayım Aliş biraz tombul hafif sarışın beyaz tenlidir belki halen, Tolga eğer vucut calışmışsa öndeki hafif göbegiyle cokta uzun olmayan boyuyla atlatik vucutlu olurdu herhalde, Mustafa kesin evlenmiş coluk cocuğa karışmıştır hafif göbeği cıkmış eskisi gibi bakımına düşkün ama yılların verdigi onca tahribatla bıkkın bir şekilde olacaktır simdi, Erbil ise kesin zorla bir kızla istemiyerekde olsa evlenmiştir :) erbil diğerlerine göre biraz daha iyi duruyordur herhalde en son gözümün önüne gelen fizigi onun şimdilerde daha iyi oldugunu zannediyorum ahhh yaa digerleri kimbilir digerleri nerdedirler evlenip coluğa cocuga kavuşmuşlarmıdır, nerde ne iş yapıyorlardır kimbilir....

            Artık kendimi daha iyi tanıyordum gecmişte kabul etmedigim ancak suan kabul etmek zorunda oldugum duygusallık konusu evet gercekten ben cok duygusal bir insamdım eski resimlere bakmak olanı biteni az cok hatırlamak beni aglatmaya yetmişti hatta artmıştı :) hüngür hüngür aglayasım geliyordu ne güzel günlermiş onlarla yaşadığım zamanlar hic bitmesini istemezmişim meğer diyip diyip aglamak bana göre bişey değildi ama kendimi tutamıyordum ...

Ve en sonunda karar verdim gidip sorup soruşturacam bulurum herhalde hepsini olmasada en azıyla bir kacını....



5 Eylül 2024

        Aradan 3 gün gecti bu sürede işlerimi yoluna koyup Ceyhan'a doğru yol almaya başladım eğer arkadaşlarımı görebilirsem kesin hepside değişmişlerdir acaba nasıl olmuşlardır kafamdan hayal ediyorum ama gercekte nasıl olduklarınıda cok merak ediyordum... Ceyhan'a varışım 6 saat sürdü malum hızlı tren olayı baya gelişmişti saatte 300 km hızla istanbul'dan ceyhana gelmek sadece 6 saatimizi almıştı oda yolda  bazı istasyonlarda beklememize ragmen treni özellikle secmiştim bu bana eskilerden bir kac anımı hatırlatıyordu her şey nede cok değişmişti... Ceyhana ilk geldigimde cok sasırmıştım sanki biri herşeyin yerini değiştirmişti bu kadar değişebileceğini hic tahmin bile etmiyordum muhteşem dizayn edilmiş BTC nin gelişmesiyle ona baglı olarak bir cok enerji sektörü gelmiş Ceyhan gercekten de Bırakın Türkiyenin enerji üssü olmasını resmen Dünyanın enerji üssü olmuştu ilk gün hayretler icerisinde ceyhanı gezdim, gezilip görülecek onca yer vardı ki ceyhana niye geldigimi dahi unuttum, Neyseki bir otelde oda tutup güzel bir uyku cektikten sonra yüzümdeki şaşkınlığı bir tarafa bırakıp arkadaşlarımı aramaya koyuldum ilk gittigim yer ali gilin evi oldu bazı şeyler aynıydı ama orda da cok büyük değişiklikler vardı kapıyı hafif yaşlıca bir kadın actı görür görmez alinin annesi hatice anne olduğunu tanımıştım ama galiba o beni tanımamıştı...

-- Buyrun kime bakmıştınız?
- Tanımadın mı ana benim?
-- Vallaha tanıyamadım?
- İsmail ben ana?
-- İsmail mi?
- Hala tanıyamadım mı ya ana benim ismail alişin arkadaşı?

Onunda yüzünde bir saskınlık oluşmuştu bir an tanıyamayacak diye cok korkmuştum eee az değil onu en son 2009 yılında falan görmüştüm aradan 15 yıl gecmişti pat die tanımasını beklemek doğru olmazdı ama alişin arkadaşı ismail diyince birden yüzüne güldü

-- İsmail senmisin kuzum?

        Benim annem dedim sükürler olsun tanımıştı nasıl oldugunu falan filan sorup konuşuyorduk bana cok değiştimi söylemeseydim hayatta tanıyamayacağını söylüyordu dile kolay 15 sene gecmiş aradan anlatacak konuşacak o kadar cok sey vardı ki nerden başlayacağımızı bilmiyorduk ki konu döndü dolaştı aliye kadar geldi ali nerde ana dedim İngilterede oglum dedi way anasını sonunda ingiltereye ablasının yanına gitmişti eee orda ne yapıor dedim evlendi ellerinden öper 2 tanede cocugu var dedi vay anasını cok sasırmıştım ama cokta mutlu olmuştum bizim ali evlenmişte coluk cocuğada karışmış hey gidi yıllar hey zaman nede cabuk gecmiş ama değişmeyen tek sey hatce ananın gülümsemesiydi hala yüzünden gülümsemeyi eksik etmemeyi başarmıştı 1-2 saat konuştuktan sonra kalkim dedim oturup öglen yemeği icin beklmeme mi istedi cok tşk ettim diger arkadaşlara bakim dedim mustafadan haberi olup olmadığını sordum onunda evlendigini malatya ya gittigini söyledi hic sasırmamıştım mustafanın evlendigine coluk cocuga karıştığına adım gibi emindim zaten tolgaladan erbilden haberin var mı ana dedim wolla kuzum onlardan haberim yok tolga en son denizci diye hatırlıyorum erbil kimbilir nerdedir dedi ellerinden öpüp yanından ayrıldım eskiden arkadaşlar gezdigimiz, oturdugumuz yerlere gidip baktım mekanlar az cok  değişmişti bizim yerimize başkaları oturuyor başkaları sohbet ediyor başkaları sakalaşıyorlardı gözümün önüne geldi de bir anda duygulamşıtım ne yani kimse yok muydu ceyhanda eski arkadaşlarımdan biraz daha dolaşıp bir kac kişiye sorup soruşturduktan sonra duydum ki tolga gardaşım gemide calışırken Danimarkada  ki limanda cok hoş bir kıza kaptırmış gönlünü ve onunla evlenip danimarkaya yerleşmişti ali gibi o da yurt dışında kalmış bir daha ceyhana gelmemişlerdi hatce ananın söyledigi gibi mustafa malatya ya gitmişti bereket o cokta uzakta değil deyip kaltım trenle malatya ya gittim eskiler hayel mayel gözümün önüne geliyordu yine başlamıştım hey gidi yıllar heyy demeye yolculuk kısa sürdü cünkü o zamanki gibi trenler yoktu artık bunlar resmen ucak gibilerdi amacım mustafaya süpriz yapmaktı doğansehirde indigim gibi yolları hatırladğım kadarıyla mustafanın nenesigilin evine doğru gitmeye başladım yolda da bir kac kişiye sorduysamda bulamadım cünkü mustafagilde taşınmıştı malatyadan başka bir yere gitmişti  yaklaşık 4 yıl önce taşınmışlar keske dedim kendi kendime keske daha önceden gelseydim de görseydim diye onlarda istanbula taşınmışlar ama neresine taşındıklarını ögrenmek kısmet olmadı yine ilk trene binip döndüm ceyhana bir umut erbili bulmayı dediysemde nafile erbilden hicbir iz kalmamıştı ceyhanda ne ettiysem bulamadım bir haber alamadım erbildem ve üzelerekte olsa anladım tıpkı ceyhan gibi herşeyin değiştigini gezilip görülecek onca yerler vardı ama bunlar eski dostlarım yanımda olmadıktan sonra boş oldugunu heryer bana arkadaşlarımla gecirdigim zamanı hatırlatıyordu daha fazla dayanamadım ve tekrar istanbula döndüm tıpkı zamanında herşeyi geride bırakarak gittigim gibi ama bu sefer biraz üzgün bir sekilde neleri yaşamıştım burada neleri görmüştüm artık hepsi birer anı olarak kalmıştı bende değişmeyen tek kişi bendim galiba ne evlenmiş nede coluk cocuga karışmıştım biraz fizigim değişmişti sadece o kadarcık bir umut arkadaşlarımı tekrar görmek istesemde görememenin verdigi keyifsizlik vardı üstümde belki belki başka bir zamana diyerek yine oturdum tv karşına elimde yine soguk bir bardak meyve suyu geride bıratığım arkadaşları düşünerek...

Bir Dostluk Hikayesi


BİR DOSTULUK HİKAYESİ
    (3 ARKADAŞ)

BİR ZAMANLAR 3 ARKADAŞ VARMIŞ;

ALİ (AŞK), TOLGA (DOSTLUK) VE İSMAİL (GÜVEN)

ÜÇÜ BİR ARADA OLDU MU HERŞEY HARİKA OLUYORMUŞ !...

BUNLARIN ARALARINI ACMAYA HİÇ KİMSENİN GÜCÜ YETMEZMİŞ...

ALİ'NİN AŞK İLE DOLU KALBİ DOSTLUGA VE GÜVENE HEP İHTİYAC DUYARMIŞ HATTA AŞIK OLACAĞI KİŞİYLE ÖNCE SIKI BİR DOSTULUK KURAR SONRA SAGLAM BİR GÜVEN ORTAMI OLUŞTURDUKTAN SONRA ANCA AŞIK OLURMUŞ,

TOLGA'NIN DOSTLUGU HERKES TARAFINDAN SEVİLERMİŞ O KADAR DOST CANLISI BİRİMİŞ Kİ KISA ZAMANDA İNSANLAR ONA AŞIK OLUR VE GÜVENİRLERMİŞ TOLGANIN GİRDİGİ ORTAMLARDA HEP AŞK VE GÜVEN SAGLANIRMIŞ,

İSMAİL DİGERLERİNDEN BİRAZ FARKLIYMIŞ, O SAHİP OLDUGU GÜVEN İLE YA AŞKI VE DOSTLUGU BİR ARADA TUTMASI GEREKİR YA DA AŞK VE DOSTLUK ONU BİR ARADA TUTARMIŞ O YANLIZ BAŞINA ASLINDA BİR HİCMİŞ BİR BİRLERİNE DELİLER GİBİ AŞIK OLANLAR VE SIMSIKI DOSTLUKLAR HEP İSMAİL'İN GÜVEN ORTAMINI OLUŞTURUMUŞ...


İŞTE BÖYLESİNE MUCİZEVİ ÖZELLİKLERE SAHİP OLAN 3 ARKADAŞ HERKES TARAFINDAN KISKANILIR, ÖZENİLİR GÖRENLERİN HEP İSTEDİKLERİ BAZILARININDA SAHİP OLAMADIKLARINDAN DOLAYI KİN, NEFRET VE ÖFKELERİNE SEBEP OLURMUŞ ONLAR TEK KELİME İLE HARİKA ARKADAŞLARMIŞ...


ARADAN GECEN ZAMANLA BİRLİKTE ALİ'NİN, TOLGA'NIN VE İSMAİL'İN İSİMLERİ DİYARDAN DİYARA ULAŞMIŞ HERKES MERAK EDİYORMUŞ BUNLARI NASIL OLURDA AŞKI,DOSTLUGU VE GÜVENİ BU KADAR UZUN SÜRE BİR ARADA TUTARLAR VE BU KADAR BİRBİRLERİNE NASIL BAGLI KALABİLİRLER DİYE !...


AŞK, DOSTULUK VE GÜVENE 3 ERKEK ARKADAŞIN SAHİP OLMASI BAZI BAYANLAR TARAFINDAN HAKSIZLIK OLARAK GÖRÜLÜRMÜŞ NEDEN BUNLARDAN BİRİ BAYAN DEĞİL DİYE HEP SİTEM EDERLERMİŞ HERKESİN SAHİP OLMAK İSTEDİGİ BU ÖZELLİGİN 3 ERKEK TARAFINDAN SAGLANMASINA DAYANAMAYAN GÜZELLER GÜZELİ ALİSTO BUNLARI SONSUZA DEK BİRBİRİNDEN AYIRACAGINA SÖZ VERİR !...


3 AY SONRA ...

BİR PERSEMBE GÜNÜ SAAT 13:24 GEÇE ALİ (AŞK) GÜZELLER GÜZELİ ALİSTO'YU  EVLERİNİN ÖNÜNDEN GECERKEN GÖRÜR VE HAYRAN KALIR, KENDİNDEN GECMİŞ BİR VAZİYETTE O BÜYÜLEYİCİ GÜZELLİGİ GÖZLERİNİN ÖNÜNE GETİRMEYE CALIŞIR AMA NAFİLE BİR TÜRLÜ BAŞARAMAZ O GÜZELLİGİN BİR EŞİ BENZERİ OLAMAYACAĞINI ANLAYAN ALİ AŞK DOLU KALBİNE SÖZ GECİREMEZ VE ONU TEKRAR GÖRMEK İCİN PENCERENİN ÖNÜNDEN HİC AYRILMAZ İSTEDİGİ YANLIZCA BİR KEZ DAHA GÖRMEKTİR AMA O GÜN ONU BİR DAHA HİC GÖREMEZ ALİ ÜZÜLÜR BELKİDE HAYAL GÖRDÜM DER VE ONU UNUTMAYA CALIŞIR...

3 GÜN SONRA ...

YÜREĞİ AŞK İLE DOLU OLAN ALİ PENCERENİN ÖNÜNDEN GECEN GÜZELLER GÜZELİ ALİSTO'YU FARKEDER GÖZLERİNE İNANAMAZ SEVİNCİNDEN NUTKU TUTULUR CÜNKÜ 3 GÜN ÖNCE GÖRDÜGÜ BU GÜZELİN HAYAL OLMADIĞINA ARTIK EMİNDİR BU SEFER ONUN TEKRAR GECMESİNİ BEKLEMEK YERİNE HEMEN YERİNDEN FIRLAR VE ARKASINDAN GİDER GÜZELLER GÜZELİ ALİSTO ALİ'NİN ARKASINDAN GELDİGİNİ FARKEDİNCE BİR BANKTA OTURUR VE YANINA GELMESİNİ BEKLER, ALİ TAM BİR AŞK ADAMIDIR BÖYLESİNE BÜYÜLEYİCİ BİR GÜZEL KARŞINDA ELİ AYAGI BİR BİRİNE KARIŞARAK YANINA GİDER VE KISIK BOZUK BİR SESLE

-OTURABİLİRMİYİM DER?

GÜZELLER GÜZELİ ALİSTO :

-TABİ DER

VE KÜCÜK BİR GÜLÜMSEME KONDURUR YÜZÜNE ALİ ARTIK KENDİNDEN GECER VE BAŞLAR KONUŞMAYA ÖYLE KONUŞUR Kİ GÜZELLER GÜZELİ ALİSTO ONA GERCEKTEN ASIK OLUR... ZAMANIN NASIL GECTİGİNİ ANLAMAZ HER İKİSİDE KAFALARINI KALDIRDIKLARINDA GÜNEŞİN BATTIĞINI FARKEDERLER

ALİSTO :
- GİTMEM GEREK DER VE  AYAGA KALKAR,

ALİ:
-BİR DAHA NE ZAMAN GÖREŞEBİLECEKLERİNİ SORAR

ALİSTO:
ANCA BİR ŞARTLA DER, BİRBİRİMİZE OLAN BU AŞKIMIZI EN "GÜVENDİGİN'DOSTUNA" BİLE SÖYLEMESSEN SENİNLE BİR DAHA GÖRÜŞEBİLİRİZ DER

ALİ NE DİYECEĞİNİ BİLEMEZ CÜNKÜ O ZAMANA KADAR HEP AŞKLARINI EN İYİ DOSTU OLAN TOLGA'YA VE EN COK GÜVENDİGİ KİŞİ OLAN İSMAİL'LE HEP PAYLAŞMIŞTIR AMA GÜZELLER GÜZELİ ALİSTO'NUN BÜYÜLEYİCİ GÜZELLİGİNE DAYANAMAZ VE TAMAM DER

ALİSTO BUNUN ÜZERİNE ALİ'YE DÖNÜP SENİ COK SEVİYORUM DER VE YANAGINA BİR KÜCÜK ÖPÜCÜK KONDURUR ALİ ARTIK TAMAMEN KENDİNDEN GECER VE SONUNDA BÜYÜK AŞKINI BULDUGUNA İNANIR...


ARTIK VARSA YOKSA HEP ALİSTO VARDIR ALİ İCİN BAKTIĞI HER YERDE ONU GÖRÜR GİBİ OLUYOR HER SESLENEN KİSİNİN O OLDUĞUNU SANAR BU DURUM TOLGAN'IN VE İSMAİL'İN DİKKATİNİ CEKER VE NEDEN BÖYLE OLDUGUNU SORARLAR ALİ TAM HAYATIMIN AŞKINI BULDUM DİYECEKTİ Kİ ALİSTO'YA VERDİGİ SÖZ GELDİ AKLINA VE SUSTU YOK BİŞEYİM BİRAZ YORGUNUM ONDAN BÖYLEYİM DEDİ İLK DEFA ALİ ARKADAŞLARINDAN GİZLİYORDU BÖYLE BİŞEYİ


3 GÜN SONRA...

ALİSTO VE ALİ TEKRAR BULUŞTULAR,ALİ ALİSTO'YA  ÖYLE BİR AŞIK OLMUŞDU Kİ RESMEN AŞK GÖZÜNÜ KÖR ETMİŞTİ YAPTIKLARI HATALARI,YANLIŞLIKLARI,YALANLARI,KÖTÜLÜKLERİ HEP HOŞ GÖRÜYORDU HATTA GÖREMİYORDU BİLE BÜTÜN GÜNÜNÜ ONLA GECİRMEK İSTİYOR YANINDAN BİR AN OLSUN AYRILMAK İSTEMİYORDU AMA GÜNEŞ BATARKEN ALİSTO GİTMESİ GEREKTİGİNİ SÖYLEYİP HEP AYRILIRDI VE AYRILMADAN ÖNCEDE BİRBİRLERİNE OLAN AŞKLARINI KİMSEYE SÖYLEMEYECEKLERİNE HATTA EN "GÜVENDİGİ'DOSTLARINA" BİLE SÖYLEMEYECEĞİNE SÖZ VERİYORDU...


ALİ ARTIK AŞKIN BÜYÜSÜYLE KENDİNİ KAYBETMİŞ VARSA YOKSA ALİSTO'YU DÜŞÜNEREK ZAMAN GECİRİYORDU AMA BUNDAN TOLGA'NIN VE İSMAİL HABERİ OLMUYORDU ALİ'NİN BU DURUMU ARKADAŞLARI TARAFINDAN SÜREKLİ DİKKATLERİNİ CEKİYOR HER SORDUGUNDA İSE YOK BİŞEYİM BİRAZ YORGUNUM ONDAN OLSA GEREK DİYE CEVAP ALIYORLARDI ORTADA TERS BİR DURUMUN OLDUGU BELLİYDİ AMA NE YAPTILARSA NE ETTİLERSE Bİ TÜRLÜ ÖGREMEDİLER GÖZLERİNİN ÖNÜNDE ALİ'NİN ERİYİP KÜL OLDUGUNU GÖRMEYE DAYANAMAYAN TOLGA VE İSMAİL ALİ'Yİ TAKİP ETMEYE KARAR VERDİLER

ERTESİ GÜN...

ALİ EN GÜZEL ELBİSELERİNİ GİYMİŞ EN GÜZEL KOKULARI SÜRMÜŞ SACINI BAŞINI EN GÜZEL SEKİLDE YAPMIŞ BİR SEKİLDE EVDEN CIKIYORDU TOLGA VE İSMAİL DE ARKASINDAN TAKİP ETMEYE BAŞLARLAR VE AŞIKLAR TEPESİNDE ALİ'NİN ALİSTO'YLA BULUŞTUGUNU GÖRÜRLER VE COK SEVİNİRLER ÇÜNKÜ ALİ'NİN ARADIĞI BÜYÜK AŞKINI SONUNDA BULDUGUNA VE COK MUTLU OLDUGUNA KARAR VERİRLER ANCAK ORTADA TERS BİR DURUM OLDUGUNU FARKEDERLER ALİSTO'NUN YAPTIĞI HAREKETLER,SÖYLEDİGİ SÖZLER PEKTE HOŞ DEĞİLMİŞ BUNA RAGMEN ALİ HİCBİR TEPKİ VERMİYOR ONA BÜYÜLENMİŞCESİNE BAKIYORMUŞ SADECE AKŞAM OLDUGUNDA AYRILMIŞLAR YİNE HER İKİSİDE EVE DÖNDÜKLERİNDE TOLGA VE İSMAİL HİCBİR ŞEYDEN HABERİ YOKMUŞ GİBİ DAVRANIP ALİ'YE NE YAPTIKLARINI  SORMUŞ ALİ YİNE HİC DİYİNCE İKİSİDE SASIRMIŞ BİŞEY DEMEMİŞLER

3 GÜN SONRA...

DURUMDAN RAHATSIZ OLMAYA BAŞLAYAN TOLGA VE İSMAİL TEKRAR ALİ'Yİ TAKİP ETMEYE BAŞLAMIŞ VE YİNE ALİSTO'YLA BULUŞTUGUNU GÖRMÜŞLER ALİSTO RESMEN ALİ'Yİ PARMAGINDA OYNATIYOR ZAVALLI HİCBİRİNİN FARKINDA OLMUYORDU AKŞAM OLUP AYRILDIKLARINDA TOLGA VE İSMAİL ALİ'YLE TEKRAR KONUŞMUŞLAR AMA O YİNE BİŞEY YOK DİYE CEVAP VERMİŞ NE YAPACAĞINI SASIRAN TOLGA ALİ'NİN DOSTLUGUNDAN İSMAİL İSE GÜVENİNDEN SÜPHE ETMEYE BAŞLAMIŞ...


3 AY SONRA...

ALİSTO ALİ'YE BİRLİKTE UZAKLARA GİTMELERİ SÖYLEMİŞ AŞKIN BÜYÜSÜYLE GÖZLERİ KÖREREN ALİ TAMAM DEMİŞ ALİSTO YANLIZ EN "GÜVENİLİR'DOSTUNA" BİLE BENİMLE GİTTİGİNİ SÖYLEMEYECEKSİN DEMİŞ BİZİM ZAVALLICIKTA AŞKIN ETKİSİYLE ALİSTO NE DERSE EVET DİYORMUŞ...

EVE GELDİGİNDE ALİ İŞLERİNİN OLDUGUNU VE UZAKLARA GİDECEĞİNİ SÖYLEMİŞ TOLGA VE İSMAİL NEREYE KİME GİDİYORSUN DİYE ONCA SORMALARINA RAGMEN ALİ BİR TÜRLÜ ALİSTO'YLA GİTTİGİNİ SÖYLEMEMİŞ ANCAK TOLGA VE İSMAİL DURUMUN BİLİNCİNDE OLDUKLARINI VE ALİ'NİN ALİSTO'YA GİTTİGİNİ BİLİYORLARMIŞ


ALİ :
- BENİ ÖZLEDİGİNİZDE GELİN DEMİŞ UZAKLARDA OLMAYACAĞIM NEREDE GÖZLERİ ARZUYLA DOLU BİRBİRİNE BAKAN BİR CİFT GÖRÜRSENİZ BEN ORDAYIM DER VE AYRILIR...


BU DURUMA COK SİNİRLENEN TOLGA:
-BUNDAN SONRA BENİM ALİ DİYE BİR ARKADAŞIM YOK DER VE İSMAİL'E DÖNÜP MADEM ÖYLE BENDE YOLUMA DÜŞEYİM DER AMA MERAK ETME NERDE BİRLİKTE AGLAYAN İKİ İNSAN GÖRÜRSEN BİL Kİ BEN ORDAYIM DER VE GİDER

İSMAİL OLANA BİTENE ANLAM VERMEKTE GÜCLÜK CEKER VE DER Kİ:
-HEM AŞKINI HEMDE DOSTLUGUNU KAYBETMİŞ BİRİ ASLA GÜVENİ BULAMAZ DER VE CEKER GİDER...



Not: Aradan yıllar gecer ve Ali yaptığı yanlışı farkedip döner zor zahmetlere girip tolgayı bulur ancak ne yapsada ismaili bir daha bulamaz...

Aşk ne güzel bir şeydir değil mi? Gercekten de öyle
Ama unutulmaması gereken bir şey vardır pat diye aşık olmak yerine önce sıkı birer dost olmak
Tabi bunun icinde birbirlerinize güvenmek
Gercek aşk bu değilmidir?
Aşık oldum demek veyahut sadece dostum demek veyahut sadece güven duymak size gercek aşkı kazandırmaz dikkat etmeniz gereken hepsini birden kazanmaya calışmaktır
Unutmamanız gereken ise aşkı ve dostlugu kaybettikten sonra bir kazanma sansınız vardır ama tekrar eskisi gibi güveni bulmanız kolay değildir...

7 Ocak 2012 Cumartesi

TUZLU KAHVE



Kiza bir partide rastlamisti.. Harika birseydi. O gün pesinde o kadar delikanli vardi ki.. Partinin sonunda kizi kahve içmeye davet etti.
Kiz parti boyu dikkatini çekmeyen oglanin davetine sasirdi, ama tam bir kibarlik gösterisi yaparak kabul etti. Hemen kösedeki sirin kafeye oturdular. Delikanli öyle heyecanliydi ki, kalbinin çarpmasindan konusamiyordu. Onun bu hali kizin da huzurunu kaçirdi.. "Ben artik gideyim" demeye hazirlanirken, delikanli birden garsonu çagirdi..
"Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi.. "Kahveme koymak için.."
Yan masalardan bile saskin yüzler delikanliya bakti..
Kahveye tuz!..
Delikanli kipkirmizi oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye basladi. Kiz, merakla "Garip bir agiz tadiniz var" dedi..
Delikanli anlatti:
"Çocukken deniz kenarinda yasardik. Hep deniz kenarinda ve denizde oynardim. Denizin tuzlu suyunun tadi agzimdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadi çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadi dilimde hissetsem, çocuklugumu, deniz kenarindaki evimizi ve mutlu ailemi hatirliyorum. . Annemle babam hala o deniz kenarinda oturuyorlar.. Onlari ve evimi öyle özlüyorum ki.."
Bunlari söylerken gözleri nemlenmisti delikanlinin.. Kiz dinlediklerinden çok duygulanmisti.
Içini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmaliydi. Evini düsünen, evini arayan, evini sakinan biri.. Ev duyusu olan biri..
Kiz da konusmaya basladi.. Onun da evi uzaklardaydi.. Çocuklugu gibi.. O da ailesini anlatti. Çok sirin bir sohbet olmustu.. Tatli ve sicak.. Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel baslangici olmustu tabii.. Bulusmaya devam ettiler ve her güzel öyküde oldugu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yasadilar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kasik tuz koydu, hayat boyu.. Onun böyle sevdigini biliyordu çünkü.. 40 yil sonra, adam dünyaya veda etti.
"Ölümümden sonra aç" diye bir mektup birakmisti sevgili karisina.. Söyle diyordu, satirlarinda..
"Sevgilim, bir tanem..
Lütfen beni affet. Bütün hayatimizi bir yalan üzerine kurdugum için beni affet. Sana hayatimda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. Ilk bulustugumuz günü hatirliyor musun?.Öyle heyecanli ve gergindim ki, seker diyecekken 'Tuz' çikti agzimdan.. Sen ve herkes bana bakarken, degistirmeye o kadar utandim ki, yalanla devam ettim. Bu yalanin bizim iliskimizin temeli olacagi hiç aklima gelmemisti. Sana gerçegi anlatmayi defalarca düsündüm. Ama her defasinda korkudan vazgeçtim.
Simdi ölüyorum ve artik korkmam için hiçbir sebep yok.. Iste gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanidigim andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pismanlik duymadan. Seninle olmak hayatimin en büyük mutlulugu idi ve ben bu mutlulugu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha gelsem, herseyi yeniden yasamak, seni yeniden tanimak ve bütün hayatimi yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da.."
Yasli kadinin gözyaslari mektubu sirilsiklam islatti.
Lafi açildiginda birgün biri, kadina "Tuzlu kahve nasil bir sey" diye soracak oldu..
Gözleri nemlendi kadinin..
"Çok tatli!.." dedi